Çocuklarla yapılabilecek keyifli yaz aktiviteleri
/0 Yorumlar/in Yazılarım /tarafından Hale Nur KILIÇUzun süreli tatiller, ebeveyn ve çocukların okul zamanında vakit bulamadıkları birçok aktiviteyi gerçekleştirebilmesi için bir fırsattır. Bununla birlikte tatilleri verimli geçirmek için ebeveynin çocuklarına yol gösterici olması önemlidir. Bu zamanlarda çocuklar anne babaları sayesinde yararlı hobiler edinebilirler. Bu hobiler çocukların istekleri doğrultusunda seçilmelidir. Anne babaların görevi seçenekler sunmak ve bu seçenekleri yapmaları için çocuklarına imkân […]
Boşanma ve çocuk
/0 Yorumlar/in Yazılarım /tarafından Hale Nur KILIÇHer evlilikte, çiftlerin dile getirdikleri veya dile getirmedikleri bir takım beklentileri vardır. Bunlar karşılanmadığında ise ayrılıklar olabilir. Ülkemizde son yıllarda boşanma oranı giderek artış gösteriyor. Artık kendinden ödün veren, mutsuz gitse de yuvayı dağıtmak istemeyen anne babalar pek kalmadı. Eşler anlaşamıyorsa ayrılıyorlar. Eğer tüm çözüm yolları denendiyse ve hala evlilik çıkmazdan kurtulamıyorsa, ayrılık normal bir durumdur. Huzursuz giden bir evliliği sürdürmek birçok aile bireyi için daha çok yıpratıcı olabilir, özellikle de çocuklar için.
Parçalanmış ailelerde en çok zarar görenler çocuklardır. Çocuk, sevgi ve güven dolu aile ortamından uzakta kalır. Ama sırf çocuk için mutsuz giden bir evliliği sürdürmek, aslında o çocuk için yarardan çok zarara neden olur. Boşanma çocuk için çok can acıtıcı olsa da, anne babanın, yanında birbirlerini sevmeden yaşaması çocuk için daha büyük bir şiddettir. Evliliği devam ettirerek çocuk için fedakârlık yaptığını düşünen ebeveyn, çocuğun evdeki her türlü kavga ve şiddete tanık olmasından başka bir şey yapmaz. Çocuk ise anne babasını mutlu görmek ister. Bu huzursuzluğu gizlemeye çalışan ebeveynler de olabilir. Ama çocukları kandırmak o kadar kolay değildir. Onlar her şeyin farkındadır. Bu nedenle anne babanın birbirlerine hissetmeden söyledikleri sevgi sözcükleri, hiç bir şey ifade etmez.
Bu süreçte çocuğa karşı dürüst olmak önemlidir. Anne baba gibi çocuğun da bu süreci kabullenmesi ve atlatması kolay olmayacaktır. Onun da zamana ihtiyacı vardır. Özellikle okul öncesi çocuk için bu durum anlaşılmazdır. Kendini suçlu ve sorumlu hissedebilir. Her zaman anne babasının birleşmesi umuduyla yaşayabilir. Sosyal ilişkileri olumsuz etkilenebilir. Huysuzluk, saldırganlık veya parmak emme, alt ıslatma gibi gerileyici davranışlar gösterebilir. Beni de terk ediyorlar, gibi düşünebilir. Okula giden bir çocuksa, ders başarısı, öğretmen veya sınıf arkadaşlarıyla ilişkileri olumsuz etkilenebilir. Aile tüm bu durumlara hazırlıklı olmalıdır. Ama her çocuk bu süreci farklı yaşar. Bu durum aile yapısına, ayrılma nedenine, eşlerin ayrılma sürecindeki tutumuma göre değişiklik gösterir. Bu nedenle ebeveynin dikkatli olması gerekir.
Çocuğun boşanma durumda en çok ihtiyaç duyduğu şey güvencedir: Anne baba birbirlerine her zaman saygı duyacaklar, maddi manevi onu etkileyecek bir durum olmayacak, anne babasının ona olan sevgisi devam edecek, bu ayrılıktan çocuk sorumlu değil, onlar birbirlerinin eşleri olmasa da hala çocuklarının anne ve babası vb. Her anne baba bu mesajları vermek ister. Ama sözlerle ifade etseler de, duyguları asıl düşüncelerinin bu olmadığı konusunda onları ele verebilir. Çünkü her ne kadar çocuk için en acısız yolu düşünseler de, onu incitmemeye çalışsalar da aslında onlar da çok önemli bir dönemden geçiyorlardır ve atlatmak onlar için de zordur. Bu nedenle çocuğa bu tür güvenceleri vermek her zaman kolay olmaz. Her iki taraf da hayatlarında önemli bir değişiklik yaşamaktadır, belki çok kırgın veya üzgünlerdir. Bu durumda çocuğa, “hayır baban aslında çok iyi biri” veya “annenle ayrıldık ama gene seninle beraber görüşmeye devam edeceğiz” demek ne kadar ikna edici olur? Çocuk her şeye tanık olmuştur. Annesinin veya babasının ağladığını, belki de birbirlerine bağırdıklarını görmüştür. Aralarındaki şiddeti ne kadar gizleyebilirler veya gizlediklerini sanırlar? Çocuğu asıl yıkan da anne babasını üzgünken, ağlarken görmektir.
Ayrılmayı kim isterse istesin, her iki taraf da bilinçli veya bilinçsiz kendini suçlu görür. “Daha fazla ne yapabilirdim, neden şu şekilde davranmadım, neden bu kişiyle evlendim, yaptığım en baştan beri hataydı” gibi düşünceler gelebilir. Bunun yanında ayrılmayı bir tarafın kabul etmesi daha zor olabilir, olayın şokunu hemen atlatamaz ve durumu kabullenemez. Özellikle ayrılmayı istemeyen tarafın mutsuzluk ve kırgınlığını saklayamaması normaldir. Bu gibi durumlarda ebeveynler suçluluk ve kızgınlık duygularını çocuktan çıkarabilirler. Aradaki atışmada çocuk kullanılabilir; taraf tutmaya veya arabuluculuk yapmaya zorlanır. Çocuğu kazanmak için karşı taraf kötülenebilir. Ama bu gergin ortamda çocuklar büyük zarar görür. Kendilerini anne baba arasında seçim yapmak zorunda hissederler. Karşı tarafı cezalandırmak isterken asıl cezalandırılanın çocukları olduğunu birçok ebeveyn göremez.
Ayrılığın acısından teselliyi çocukta aramak, ona dayanmak, kendi tarafına çekmek için karşı tarafı kötülemek son derece sakıncalıdır. Çocuk anne veya babasını mutlu etmekte kendini sorumlu görür, bu bakış açısıyla, ayrılmalarına engel olamadım diyerek de çok acı çeker. Öfkeyi kesinlikle çocuğa yansıtmamak gerekir. Çocuk kendisini dünyanın merkezinde görür ve her şeye gücünün yetebileceği sanır. Bu düşünceyle ayrılıktan da kendini sorumlu tutabilir ve onları birleştirecek kişinin kendisi olduğuna inanır. Bu düşünceleri anne babanın önlemesi gerekir. Ne evli kalmanın ne de boşanmanın yükümlülüğü çocuğa yüklenmelidir. “Babana senin için katlandım” veya “katlanıyorum” gibi söylemler çocuğu depresif yapabilir, annesinin mutsuzluğunda payı olduğunu düşünür.
Eşlerin birbirlerini çocuğun yanında suçlaması da çok zarar vericidir. Çocuk her zaman saygı duyabileceği, her şeye rağmen yıkılmayan, sağlam anne babaya sahip olmak ister. Boşanma da olsa, birinin suçlanmasından hoşlanmaz.
Çocuğa anne babanın sadece birbirinden ayrıldığı, ama onu bırakmadığı ve anne babası olmaya devam edeceği vurgulanmalıdır. Çocuğa bazı şeyler dürüstçe söylenmelidir. “Onunla mutlu olamadım, istediğim gibi bir eş olamadı, ama sen onun babalığından memnunsun değil mi? Bu önemli, çünkü senin ondan, benim gibi kopman mümkün değil, her zaman baban olarak kalacak.” Çocuklara karşı dürüst olmak demek, onlara her şeyi söylememiz gerektiği anlamına gelmez. Anne babanın birbirleriyle artık mutlu olamadığını ve ayrılmaya karar verdiklerini söylemesi yeterlidir. Çocuğu ilgilendirmeyecek özel durumlar paylaşılmamalıdır.
En önemlisi, boşanma gibi bir karar alınırken, hem eşlerin hem de çocuğun bu durumdan kötü etkilenebilecekleri en baştan kabul edilmeli ve özellikle çocuktan olgun bir davranış beklenmemelidir. Eşler gibi onun da bir kabullenme aşaması vardır. Ebeveynin sabrı ve olabileceklere toleransı önemlidir.
Madde kullanım bozukluğu
/0 Yorumlar/in Yazılarım /tarafından KilicHaleMadde kullanımı, merkezi sinir sistemine etki eder; fiziksel ve duygusal olarak iyi hissetme duygusunu arttırır. Kişinin bu iyi hissetme duygusunu korumak için madde kullanımını artırma ihtimali de yüksek olur. Birçok kötü etkilerine rağmen bu davranış durdurulamaz, hatta artarak devam eder. Bu uyuşturucu maddeler, bitkisel maddelere kimyasal olarak değiştirilmiş veya imal edilmiş maddeler eklenerek yapılır.
Madde kullanım bozuklukları günümüzde çok yaygın olan hastalıklardandır. Bireysel acılara, kişiler arası sorunlara, yüksek maliyetlere neden olur. Duygusal, sosyal ve bedensel alanlara etki eden oldukça karmaşık bir bozukluktur.
Madde bağımlılarında ilk göze çarpan özellikler fiziksel rahatsızlıklara sahip olmaları ve sosyal hayatı ihmal etmeleridir. Örneğin özensiz kıyafetler, iğne edilen yerlerin enfeksiyon kapması, kötü dişler, kontrol kaybı, unutkan olma, vurdumduymaz veya umursamaz olma, sorumluluklarını yerine getirmeme, işte/okulda ani performans düşüklüğü veya başarısız olma, çok zayıflama göze çarpan özelliklerden bazılarıdır.
DSM-5’te Madde Kullanım Bozukluğu (kısaltılmıştır)
Bir yıl içinde aşağıdakilerden en az ikisi kendini göstermeli, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ve işlevsellikte düşmeye yol açmalıdır:
-İstendiğinden daha büyük ölçüde veya uzun süreli kullanım
-Maddeyi bırakmak veya kontrol altında tutmak için istek veya sonuç vermeyen çabalar
-Maddeyi elde etmek, kullanmak veya etkilerinden kurtulmak için gerekli etkinliklere çok zaman ayırma
-Madde kullanımı için çok büyük bir istek duyma veya kendini zorlanmış hissetme
-Tekrar eden kullanım sonucu sorumluluklarını yerine getirememe (işte, okulda, evde)
-Olumsuz etkilerine rağmen kullanıma devam etme (toplumsal ve kişiler arası sorunlar)
-Kullanımdan dolayı günlük etkinliklerin bırakılması veya azaltılması (iş, eğlence vb.)
-Tehlikeli olabilecek durumlarda dahi kullanmaya devam etme
-Olumsuz bedensel veya ruhsal etkilerinin bilinmesine rağmen kullanmayı sürdürme
-Maddeye tolerans gelişmiş olması (kullanımı arttırma veya aynı ölçülerde kullanıma karşılık azalan etki)
-Yoksunluk belirtileri (Bulantı, uykusuzluk, kusma, sinirlilik, bunaltı, huzursuzluk, saldırganlık, ishal, terleme, titreme, kas sızıları, ateş vb.). Her madde yoksunluk belirtisi göstermez.
DSM-5’te 10 ayrı madde kümesi tanımlanmıştır:
1)Alkol
2)Kafein
3)Kenevir (esrar)
4)Varsandıranlar (LSD, meskalin, fensiklidin vb.)
5)Uçucular (tiner, benzin, gazolin, bali vb.)
6)Opiyatlar (morfin, eroin, kodein, metadon vb.)
7)Dinginleştirici, uyutucu ve kaygı gidericiler (diazepam, klorazepat vb.)
8)Uyarıcılar (amfetamin, ekstazi, kokain vb.)
9)Tütün
10)Diğer bilinmeyen maddeler
Gündemde konusu sıkça geçen bir başka madde ise sentetik bir uyuşturucu olan bonzaidir. Bonzai laboratuvar ortamında üretilmiş kimyasal bir maddedir. Yüksek derecede bağımlılık yapan bir özelliğe sahiptir. Son yıllarda gençler arasında kullanımı yaygınlaşmakta ve ciddi hayati tehlikelere neden olmaktadır.
Çocuk ve Gençlerde Madde Kullanımı
Çocuk ve ergenlerin madde kullanımını etkileyen biyolojik-genetik, psikolojik ve sosyal faktörler vardır:
-İçinde bulundukları yakın çevrenin özellikleri: Ailede boşanma, madde kullanan rol model kişiler, aile ile anlaşamama
-İçinde bulundukları sosyal çevrenin özellikleri: Madde kullanan ve madde kullanımı için baskı yapan arkadaşlara sahip olma, bir gruba ait olma isteği, madde ile ilgili yapılan olumlu yorumlar
-İçinde bulundukları kültürün özellikleri: Yüksek suç işleme oranı, işsizlik, madde kullanımının kabul görülmesi, maddeye rahat erişebilme
-Kişilik özellikleri: Genetik yatkınlık, düşük benlik saygısı, merak, kendini kontrol edememe, kaygı, heyecan arama, acılarından kurtulma isteği
Madde Kullanım Bozukluğundan Koruyan Faktörler
-Kişilik özellikleri: Olumlu benlik saygısı, kendini gerçekçi bir şekilde eleştirebilme, stresli durumlara karşı uygun baş etme yöntemleri bulabilme, yararlı meşguliyetlere sahip olma, özgüven sahibi olma, hayatın olumlu yönlerini görebilme
-Ailenin özellikleri: Kötü alışkanlıkları olmayan, çocuklarına iyi örnek olabilen ebeveyn, samimi-sevecen paylaşımları çok olan aile ortamı
Diğer Sosyal Alanlara Olan Etkisi
Hastalığın sürdüğü durumlarda kişinin artık tüm yaşam faaliyetleri bu durumdan etkilenir. Kişi için en önemlisi madde yoksunluğundaki belirtilerden kurtulmaktır. Bunun için madde bağımlılığı olan kişinin bu maliyeti karşılamak için çeşitli yollara başvurması muhtemeldir (suç işleme, fuhuş, maddenin ticaretini yapma).
Nüksetme
Bağımlılık tedavisi sürecinde ve sonrasında hastalığın nüksetmesi çok sık rastlanan olaylardan biridir. Hastaların %70’i yaklaşık iki yıl kadar sonra tekrar madde kullanımına başlamaktadır. Büyük çoğunluğunda da tedavi bitiminden kısa bir süre sonra hastalık nüksedebilir. Nüksetmenin altında yatan nedenler arasında kritik hayat olayları, stresli durumlarla karşılaşma, stresle baş etmede yetersizlik gösterilebilir. Bununla birlikte, zor durumlarla etkili baş etme yöntemleri ve yüksek özgüven nüksetme olasılığını büyük oranda azaltır.
Tedavi Dönemi
-Hazırlık veya motivasyon dönemi: Aile hekimleri, uzman doktorlar, psikoterapistler ve bağımlılık ile ilgili tedavi merkezleri tarafından yürütülür. Kişinin değişime inanması ve bunu benimsemesi için motivasyonel görüşme teknikleri uygulanır.
-Yoksunluk dönemi: Huzursuzluk, titreme, terleme gibi yoksunluk belirtileriyle ve vücudun temizlenmesiyle ilgili sorunlar hastane ortamında nörolojik ve psikiyatrik servislerde tıbbi destekle yürütülür.
-Bırakma ve rehabilitasyon dönemi: Hastanın psikolojik, sosyal ve fiziksel olarak dengede tutulması sürecidir. Psikoterapistler, tıbbi uzmanlar ve sosyal hizmet uzmanları ortak çalışmasıyla yürütülür. Kişi maddeye neden başladığını, neden ihtiyaç duyduğunu bu destekler sayesinde anlamış olur.
-Tedavi sonrası dönemi: Madde bağımlılığıyla mücadele derneklerine katılma, bağımlılık danışma merkezlerinden uzun süreli destek alma, nüksetmeyi önleme amacıyla psikiyatrist veya uzman psikolog tarafından yürütülen psikoterapi ve bu gibi merkezlerde adaptasyon süreçlerini kapsar.
Tedavi aşamasında madde kullanan kişinin maddeyi bırakmak için kararlı ve istekli olması gerekir. Ona bağımlılığını hatırlatacak ortamlardan uzak durması ve üzerinde bırakmış veya bırakacak olan zararlı etkilerini düşünmesi gerekir. Madde kullanmaya devam eden arkadaşlarla da görüşmemelidir. Madde alması teklif edildiğinde hayır demeyi bilmelidir. Olumsuz düşüncelerden zihnini arındırabilmedir. Sıkıntılı durumlarda madde kullanma isteği gelebilir. Böyle zamanlarda hayatta olumlu giden işleri, başarıları düşünmek, destek olabilecek bir yakına başvurmak yardımcı olur.
Ebeveynin, diğer aile üyelerinin ve arkadaşların tedaviye katılımı önemlidir. Bağımlılıkla ilgili gerekli bilgiye sahip olmak ve kişiye tedavi aşamasında destek olmak, tedavinin iyi yönde ilerlemesini ve kişinin yaşama ayak uydurma sürecini olumlu yönde etkiler.
Kaynaklar
Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanımsal ve Sayımsal Elkitabı, Beşinci Baskı (DSM-5) Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı’ndan, (2014). çev. Köroğlu, E. Hekimler Yayın Birliği, Ankara.
Bühringer, G. & Metz, K. (2008). Störungen durch Konsum von Alkohol und illegalen Drogen. In J. Margraf & S. Schneider (Hrsg.), Lehrbuch der Verhaltenstherapie (3. Auflage, Band 2, S. 345-370). Heidelberg: Springer.
Gençlik ve Bonzai
/0 Yorumlar/in Yazılarım /tarafından KilicHaleGündemde konusu sıkça geçen bonzai kullanımı, ülkemizde son yıllarda gençler ve eski esrar kullanıcıları arasında yaygınlaşmaktadır. Diğer maddelerden farklı olarak fiyatının ucuzluğu, tamamen bitkisel olduğu düşüncesi, kimyasal içeriği ve zararlarının tam olarak bilinmemesi gençleri bonzai kullanmaya itmektedir. Bununla birlikte yoksul semtler başta olmak üzere hayatın her alanında bonzai alımı ve satımı yaygınlaşmaya başlamıştır. Bunun için internet gibi yaygın kullanılan iletişim araçlarından da yararlanılmaktadır. Tüm bunlar gençlerin maddeye ulaşımını kolaylaştırmaktadır.
Bonzai Nedir?
Bonzai sentetik bir psikoaktif maddedir. Laboratuvar ortamında üretilen ve tamamen kimyasal olan bu madde bitkilerin üzerine püskürtülerek bitkisel bir ürün olarak satılır. Bu kurutulmuş bitki ve kimyasallar, zihin değiştirici etkiye sahiptir. Maddede kullanılan kimyasallar zehirli olduğundan esrara kıyasla çok daha zarar vericidir. İçen kişiler üzerinde büyük etkileri vardır. Beyin hücrelerinde kısa sürede hasara neden olur. Genellikle sigara şeklinde kullanılır. Türkiye’de bonzai alınması, satılması, kullanılması ve bulundurulması 2011’de yasaklanmıştır.
Etkileri nelerdir?
Bonzai karaciğer, kalp ve böbrek gibi birçok organda hasara neden olur. Kullanıcılarında ağız kuruluğu, geçici körlük, açlık hissi, kan basıncında artma, çarpıntı, dolaşım problemleri, geçici felç durumu gibi fiziksel etkiler gösterebilir. Ayrıca hayal görme, nerede olduğunu bilememe, akıl karışıklığı gibi algıda değişiklikler de ortaya çıkabilir. Aşırı endişe, şüphecilik, halüsinasyon gibi psikotik belirtiler ortaya çıktığında kişi gerçeği değerlendirmede güçlük yaşar ve bu durum ciddi hayati tehlikelere neden olabilir.
Bu gibi sentetik uyuşturucularda kişi maddeye kolayca tolerans geliştirebilir ve maddeyi kullanma miktarını hızlıca arttırabilir. Bu da maddenin yüksek derecede bağımlılık yapan bir özellikte olduğunu gösterir.
Kullanımı neden artmaktadır?
AMATEM kliniği rakamsal değerlerine göre 2009’dan beri rastlanılan bonzai 18-30 yaş arasında daha fazla kullanılmakta ve madde kullanım yaşı 13-14 yaşlara kadar düşmektedir.
Gençlerin maddeye yönelmesinde kişisel faktörler ve içinde bulundukları ailevi/çevresel durumlar söz konusu olabilir. Ergenlik döneminin getirdiği karmaşık ruh hali, yeni şeylere merak duyma, heyecan arama isteği, duygularını kontrol edememe, sorumluluklarından kaçma umudu gençleri maddeye yönelten nedenler arasındadır. Bu dönemde gençler bir yandan kendi benliklerini keşfederken bir yandan da aileyi ve toplumu memnun etme kaygısı içindedirler. Ama her genç bu dönemi başarılı bir şekilde atlatamaz. Sorunlarla baş etmeyi öğrenememiş bir genç çareyi madde kullanmakta bulabilir. Parçalanmış aileler, evdeki huzursuzluk, ebeveynle sağlıklı iletişim kuramama, stres altında olma ve travmatik deneyimler, gençlerin huzuru başka yerlerde aramasına ve madde gibi başka dayanak noktaları bulmasına sebebiyet verebilir. Özellikle özgüveni düşük gençlerde bu duruma daha sık rastlanır.
Gençleri maddeye yönelten bir başka neden ise kişinin madde kullanan, madde kullanması için baskı yapan, maddeyle ilgili olumlu ve yanlış bilgiler veren arkadaş çevresidir. Genç, bir gruba ait olma ihtiyacını bu maddeyi kullanarak ve bu maddeyi kullanan arkadaş gruplarına dâhil olarak giderebilir. Sürekli madde kullanan kişilerle zaman geçirmek de kullanma isteğini arttırır ve bu durum, maddeyi bırakmayı zorlaştırır.
Kullanımı nasıl önlenir ve nasıl tedavi edilir?
Gençlerin madde kullanmasını önleyebilmek için öncelikle olumlu ilişkilerin ve sağlıklı iletişimin olduğu, samimi ve huzurlu bir aile ortamı önemlidir. Aile, çocuklarına iyi örnek olabildiği gibi hata yaptıklarında dahi yanlarında olacağını onlara hissettirmelidir. Çocuklarına zor durumlarla nasıl başa çıkabileceğini öğretmeli, onları yararlı hobilere yönlendirmeli ve boş kalmalarına fırsat vermemelidir. Başarılı oldukları konulara teşvik etmeli ve böylelikle özgüven sahibi olmalarını sağlamalıdır. Ayrıca madde kullanımının kötü etkilerine karşı okullar ve aileler gençleri bilinçlendirmelidir.
Herhangi bir nedenle madde kullanmaya başlayan genç için tedavi, uzman psikolog, tıp doktoru ve sosyal hizmet uzmanı iş birliği içinde olmalıdır. Öncelikle kişi bağımlılıkla ilgili merkezlerde tedaviye hazır hale getirilip, motive edilir. Ardından vücudun temizlenmesi ve yoksunluk belirtilerinin giderilmesi için hastanede, nörolojik ve psikiyatrik servislerde tıbbı müdahalede bulunulur. Sonrasında kişinin psikolojik, sosyal ve fiziksel olarak dengede tutulması sağlanır. Kişi maddeye neden başladığını, neden ihtiyaç duyduğunu, bu destekler sayesinde anlamış olur. Tedavi sonrası bağımlılığın tekrar nüksetmesini önlemek amacıyla psikoterapiler bir süre daha devam eder.
Bunun yanında kişinin maddeyi bırakmak için istekli ve kararlı olması gerekir. Kişi, madde kullanan arkadaşlarla bir daha görüşmemeli ve ona madde kullanmayı hatırlatacak ortamlardan uzak durmalıdır. Madde kullanmak istediği zaman maddenin duygusal, sosyal ve bedensel etkilerini aklına getirmeli ve bu durumlarda ona destek olabilecek kişilere ulaşmalıdır. Maddeyi bırakamama gibi düşünceleri aklından çıkarmalı, daima umutlu olmalı ve bu konuda motivasyonunu yüksek tutmalıdır. Aile ve arkadaşların da kişinin yanında olması, tedavi aşamasında teşvik ve yardım etmesi çok önemlidir.
Kaynaklar:
http://www.iha.com.tr/haber-tehlikenin-adi-bonzai-374998/
Çocuklarda tuvalet eğitimi
/0 Yorumlar/in Yazılarım /tarafından KilicHaleTuvalet eğitimi için uygun yaşlar:
24-36 aylar arası tuvalet eğitimi için uygun bir zamandır. Kızlar erkeklerden daha hızlı bir ilerleyiş gösterebilirler. Nadiren bazı çocuklar 18 aylık iken de bu eğitime hazır olurlar. Eğitime erken başlamak, çocuğun üzerinde baskı hissetmesine neden olur, çünkü fiziksel açıdan yapamayacağı bir iş yüklenmiştir. Bu, eğitim süresini uzatır. Geç başlamak da yaşıtlarının yanında kendini kötü hissetmesine ve buna bağlı olarak özgüven problemlerine neden olur.
Yaz ayları daha uygundur. Çocuk rahat kıyafetler giyer, ayrıca bez olmadan üşümez. Ama zamanı gelmişse de yazı beklememek gerekir.
Bu yaşlardaki çocukların genel özellikleri:
Bu yaş çocuklarının özelliklerini bilmek tuvalet eğitimi sürecinde çocuğa nasıl yaklaşmanız gerektiği ile ilgili fikir verebilir. İki-üç buçuk yaşlar arası çocukta bağımsızlık duygusu gelişmeye başlar. Artık kas kontrolü ortaya çıkmaya başlamıştır. Çocukta yürüme, istediği bir şeyi alma veya bırakma, koşma ve tuvalet kontrolü gibi durumlar görülür. Bu şekilde anneden bağımsız yaşayabiliyor olmak hoşuna gider. Böyle durumlarda ebeveynin aşırı koruyucu veya baskıcı tutumu, çocuğun bağımsızlık duygusuna zarar verir ve yetersizlik duygusuna neden olur. Bu yaşta çocuk ayrıca her şeye karşı gelme eğilimdedir. Ebeveynin dayattığı şeyleri yapmak istemez. Bu nedenle tuvalet eğitimine başlanması gereken bu yaşlarda baskıcı bir tutum izlememeli, kontrolün çocukta olduğunu ona hissettirmeniz gerekir.
Çocuğum tuvalet eğitimine hazır mı? Ben hazır mıyım?
Çocuk hem fiziksel hem de duygusal açıdan eğitim için hazır olmalıdır. Eğiten kişi (anne, bakıcı…) de bu işe yeterli zaman ayıracak durumda olmalı, eğitim gergin olduğu zamanlara denk gelmemelidir. Tuvalet eğitimi 3-6 ay kadar zaman alabilen bir süreçtir ve dar zamanlara sıkıştırılmamalıdır.
Çocuğunuzun hazır olduğunu anlamak için aşağıdaki durumların kendisinde olup olmadığını gözlemleyebilirsiniz:
-Yürüme, eğilme gibi hareketleri kolayca yapabilme
-Ebeveyni taklit etme isteği ve nasıl ihtiyaç giderdiklerini merak etme, ebeveyni memnun etme isteği
-Basit emirleri yerine getirebilme
-Bezinin günde en az 2-3 saat temiz kalması
-Çiş, kaka, tuvalet, kuru, ıslak gibi kelimelerin anlamını bilme
-Kendi başına basit kıyafetleri çıkarabilme
-Tuvalete çıkışların artık bir rutine bağlanması
-Altının kirli olduğunu belli etme
-Altı ıslakken rahatsızlık duyma ve temizlendiğinde bu durumdan memnun olma
-Bir iş olduğunda bunu kendi başına yapma eğilimi (mesela yemek yeme)
Eğitim için yanlış zamanlar:
-Çocuğunuzda bir sağlık sorunu varsa (özellikle kabız, ishal)
-Bir yakının ölümü, yeni kardeş, yeni bakıcı, seyahat, taşınma, aile içi gerginlik gibi stres yaratıcı durumlar olmuşsa, çocuk yeniden durağan ve güvenli bir ortama sahip olana kadar eğitimi erteleyin.
Çocuğumu tuvalet eğitimine nasıl hazırlayabilirim?
-Tuvalet eğitimi doğal bir süreçtir. Bu nedenle evde çok önemli bir mesele haline getirmeyin, bu çocuğunuzun üzerindeki baskıyı arttırır. Ona sakince yaklaşın.
-Eğitim boyunca lazım olan araç gereçleri belirleyin (lazımlık ya da tuvalete uygulanabilir oturma yeri, alıştırma külodu vb.)
-Uygulayacağınız yöntem konusunda bir plan yapın ve diğer aile üyelerinden de (babaanne, dede veya bakıcı gibi) çocuğa bu yöntemle yaklaşmasını isteyin. Aksi takdirde farklı şekillerdeki müdahaleler eğitimde aksaklığa neden olabilir.
-Eğitimden önce tuvalete mi lazımlığa mı alıştıracağınıza karar verin. Bazen çocuklar için lazımlık tuvaletten daha kullanışlı olabilir. Çocuğunuz hangisini tercih ediyorsa eğitime onunla devam edin.
-Lazımlığa veya tuvalete oturtmanın da bir rutini olsun. Her gün ara sıra kıyafetlerle (2-3 dk.) de olsa oturtmak gerekebilir. Bu yöntem eğitimin başlarında çocuğun lazımlığa veya tuvalete alışmasını sağlar.
-Çocuğa bu süreçte kontrol etme ve bağımsızlık duygusunu aşılayın.
-Tuvalet konusunda çocukla konuşulması yararlı olabilir (Çiş nedir, kaka nedir, insanlar ihtiyaçları olduğunda nerede yaparlar gibi). Çocuğunuzla tuvalet eğitimi konulu, çocuklar için hazırlanmış eğlenceli videolar izleyebilir veya resimli kitaplar okuyabilirsiniz.
-Eğitime başlamak için tüm gün evde olduğunuz birkaç günü seçin.
-Çocuğunuzun yeme düzenine dikkat etmek de bu süreci kolaylaştırır. Kabıza neden olabilecek besinlerden kaçının, bol su içirin.
Eğitimde izlenmesi gereken adımlar:
-Çocuğunuzun altına yaptığını yüz veya duruşundan anlayabilirsiniz. Bu durumlarda onu lazımlığa (veya tercihe göre tuvalete) yönlendirebilirsiniz.
-Yemek yedikten veya bir şeyler içtikten sonra bir saat içinde çocuğu lazımlığa oturtabilirsiniz. Bu yöntem devamlı sorup çocuğu sıkmaktan daha iyidir. Ayrıca sabah kalktıktan sonra ve gece yatmadan önce de sorabilirsiniz. Git gide bu oturmaların sayısını arttırın.
-Bezine yaptığı zaman bezin içindekileri lazımlığa dökebilir ve böylelikle lazımlığın ne işe yaradığını öğretebilirsiniz. Lazımlığın çocuğun ulaşabileceği bir yerde, en çok vakit geçirdiği odada olması daha iyidir ve istediği bir vakit lazımlıkla birlikte çocuk banyoya yönlendirilebilir.
-Lazımlığa oturduğunda canı sıkılıyorsa, oyunlar oynayın, kitap okuyun, yalnız bırakmayın.
-Altına yaptığında bezini hemen değiştirin ve böyle durumlarda haber vermesini öğretin. Altı kirli olduğunda kendini rahat hissetmesine engel olun.
-Rahatça çıkarabilmeleri için bu dönemde çıkarılması kolay kıyafetler tercih edin.
-Her yaptığı eylemde çocuğa teşekkür edin. Ama bu işin bir törene dönüşmesine ve çocuk tarafından çok önemli bir konu gibi algılanmasına izin vermeyin.
-Çocuk ısrarla lazımlığı veya tuvaleti reddediyorsa henüz eğitime hazır değil demektir. Aradan zaman geçmesini bekleyin (1-2 hafta veya çocuğunuzun hazır olma durumuna göre 1-1,5 ay da olabilir). Her koşulda çocuğa onu sevdiğinizi hissettirin. Bu sırada ona tuvalet eğitimini hatırlatacak hiçbir şey yapmayın.
-Eğitimden 3-4 hafta sonrasına kadar kuruluk sağlanamayabilir, bazı çocuklar için aylar sürebilir. Sabırlı olun.
-Çocuklar bezden çıktıkları zaman tuvaletin neden kullanıldığını daha iyi anlayabilirler. Eğitimde çocuk art arda başarı göstermişse, lazımlığa veya tuvalete alışmışsa, artık bezlemeyi bırakın. Tercihe bağlı olarak bezlemeyi eğitimin başında da bırakabilirsiniz. Çocuk alıştırma külodu veya iç çamaşırı giymeye başlayabilir. Alıştırma külotları bebek bezlerinden daha az emicidir, çocuğun ıslaklık duygusunu anlamasına yardımcı olur ve çocuk için büyük bir adımdır. Onu bu konuda gururlandırıp artık büyük bir adam olduğunu söyleyebilirsiniz.
Alıştırma külotlarının tuvalet eğitiminde kullanılıp kullanılmaması gerektiği ile ilgili, uzmanlar bir fikir birliğine ulaşamamışlardır. Kimileri çocukların bu külotları bez gibi kullanıp kirletebildiğini ve bunun da tuvalet eğitimini yavaşlattığını söylemekte; kimileri ise bunun eğitimde faydalı olabileceğini savunmaktadır.
Eğitimde yapılmaması gerekenler:
-Lazımlığa veya tuvalete uzun süre oturması için baskı yapmayın. Bu, çocukta cezalandırılıyormuş hissini yaratabilir.
-Bezine kaçırdığında çocuğu kesinlikle cezalandırmayın veya ayıplamayın.
-Çocuğun tuvaleti pis ve korkulacak bir yer olarak görmesini engelleyin.
-Tuvalet eylemleriyle ilgili kötü, tiksindirici ifadeler kullanmayın.
-Bu süreç çocuktan çocuğa değişebilir, çocuğunuzu başka çocuklarla kıyaslamayın.
Tuvalet sonrası temizlik:
-Çocuğunuza zamanla nasıl taharet alınacağını öğretin (kız ve erkekler farklılık gösterir), öğrenene kadar bu işi siz yapın.
-Çocuğunuza tuvalet sonrası el yıkamasını öğretin ve her seferinde bunu hatırlatın.
Kazalar da bu işin bir parçasıdır:
Tuvalet eğitimi başarıyla tamamlanmış olsa bile, geceleri veya daha sonraki yıllar tekrar alt kaçırmalar olabilir, bunlar normaldir. 4 yaşa kadar tam kuruluk olmayabilir.
Gece tuvalet eğitimi:
-Gece eğitimi daha uzun sürebilir. Gündüz tuvaletini kontrol edebilen bir çocuk çoğu zaman gece bu kontrolü sağlayamaz. 3 yaşında pek çok çocuk ayda en az bir kez geceleri yatağını ıslatabilir. Böyle durumlarda çocuğunuzu bunun bir sorun olmadığına ikna edin.
-Gece vakti bir süre daha bez kullanabilir, ardından alıştırma küloduna geçebilirsiniz (Alıştırma külotları özellikle geceleri çocukların mesanelerini kontrol edemedikleri durumlarda kullanılabilir).
-Geceleri bezi bıraktığınızda yatarken çarşaf altına naylon serebilirsiniz.
-Gece yatmadan önce çok sıvı vermeyin. 1 saat öncesinde sıvıyı kesin.
-Gece tuvaleti gelir ve uyanırsa sizi uyandırabileceğini söyleyin.
Dışarıda tuvalete gitmek:
-5-6 yaşa kadar başka yerlerdeki banyolarda veya umumi tuvaletlerde yardıma ihtiyacı olabilir. Böyle yerlerde çocuğunuza tuvalet ihtiyacı olup olmadığını siz sorun.
-Çocuğunuz dışarıda tuvalete gitmeye alışana kadar, her türlü ihtimale karşı yanınıza yedek iç çamaşırı ve kıyafet alabilirsiniz.
Engelli çocuklarda eğitim:
Görme engeli, duyma engeli, serebral palsi, otizm veya diğer davranışsal ve gelişimsel bozuklukları olan çocuklarda bu eğitim farklılıklar gösterebilir. Bunun için bu konuda yazılmış kitaplar okumak ve bir uzmana danışmak faydalı olacaktır.
Sağlık problemleri:
Tuvalet eğitimiyle ilgili çocukta görülebilecek olası problemlere karşı dikkatli olun. Çocuğunuzun tuvalet eğitimine uyum sürecine ilişkin endişeleriniz varsa ve bir problem olduğunu düşünüyorsanız doktorunuza danışın. Olası problemler bazı belirtiler gösterebilir: Çiş veya kaka miktarında büyük bir artış veya azalma, çok zor geçen kaka veya çok sulu gelen kaka, çiş veya kakada görülen kan, çocuğun tuvaletini yaparken ağrı hissetmesi vb.
Ne zaman bir uzmana başvurulmalı?
-Aylar sonra eğitimde hala zorluklar yaşanıyorsa,
-Çocuk, eğitime direnip kaka yapmayı reddediyorsa,
-Çocuğunuz 3 yaşını geçtiyse ve hala tuvalet eğitimine ilgi duymuyorsa bir çocuk doktoruna başvurun.
Ama sorun fiziksel problemler dışında başka nedenlerden de kaynaklanıyor olabilir (Örneğin, banyoda yalnız kalma korkusu, dikkat çekme isteği, kontrolü elde tutma isteği, oyunu bırakıp tuvalete gitmek istememe vb.). Bu gibi durumlarda da bir uzman psikoloğa başvurabilirsiniz.
Çocuklarda okul korkusu ve çözüm yolları
/0 Yorumlar/in Yazılarım /tarafından KilicHaleOkul öncesi ve okul döneminde olan çocuklarda en sık görülen korkulardan biri okul korkusudur. Böyle zamanlarda çocuklar okula giderken çok fazla endişe duyarlar, yoğun kaygı ve panik belirtileri gösterirler. Aşırı korku hali ile okula gitmek istemezler. Okulla ilişkili her şeyi reddederler veya ilgisiz davranırlar. Bazen bu gibi durumlar onların yardım çığlığı olabilir.
Çocuklar her zaman güvendikleri kişilerle korkularını açıkça konuşamazlar. Bu içe kapanıklık, durumu daha da kötüye götürebilir. Bu nedenle ailenin okul korkusuyla birlikte gelen belirtileri tanımaları ve erken müdahalede bulunmaları önemlidir.
Olası Belirtiler
-Artan tuvalet ihtiyacı
-Hasta hissetme, sürekli yorgun ve bitkin olma, ağrıdan şikâyet etme
-Karın ağrısı, baş ağrısı, mide bulantısı, kusma, terleme, titreme, ishal
-Uykusuzluk, kâbus görme, ebeveynle yatmak isteme, gece altını ıslatma
-İştahsızlık
-Sürekli korkusu üzerinde düşünme
-İçe kapanma, motivasyon eksikliği, okul etkinliklerine ilgisizlik
-Dikkat ve konsantrasyon problemleri
-Agresif tepkiler, hırçınlık, öfke nöbetleri, ağlama, bağırma
-Korku veren durumdan (ebeveynden ayrılma, okula gitme vb.) kaçınma davranışı
-Okul servisine binerken, okula giderken çok fazla endişe duyma
-Anneye okulda kalması için ısrar etme
-Okuldan kaçma
Olası Nedenler
-Performans kaygısı: Dersi anlayamama, sınavı geçememe korkusu; başaramayacağım, cezalandırılacağım düşüncesi
-Sosyal kaygı: Kendini utandırma ve utanç duruma düşme korkusu; diğer insanlar tarafından kötü değerlendirilme, dışlanma ve alay edilme korkusu
-Ayrılık kaygısı: Evden veya bağlanılan kişiden ayrılma karşısında hissedilen korku
-Çocuğun kişiliği: Çekingenlik, bebek gibi ilgi isteme, bariz bir utangaçlık, kendine güvensizlik, alınganlık
-Ailenin etkisi: Ailenin yüksek beklentileri, ailede ölüm-kaza, aile içi iletişim sorunları, boşanma, aşırı koruyucu veya kaygılı ebeveyn tutumu, daha önceden okul korkusu olan ebeveynin bu korkusunu çocuğuna yansıtması, aileyle güven ilişkisi geliştirememe
-Öğretmenin tutumu: Öğretmen ve öğrenci arasındaki iletişim bozukluğu veya çatışma, uygunsuz geri bildirim tarzı, cesaret kırıcı, aşağılayıcı tavırlar, fiziksel şiddet
-Okul ve arkadaş etkisi: Kötü bir sınıf veya okul atmosferi, yaşıtlarının alay ve zorbalığı, yaşıtlarıyla anlaşamama, fiziksel şiddet
Hangi çocuklarda daha sık görülür?
-Davranış bozukluğu olan çocuklar
-Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bozukluğu olan çocuklar
– Zekâ engeli olan çocuklar
-Özel öğrenme güçlüğü olan çocuklar (Disleksi, Daskalkuli vb.)
Baş etme yolları
-Çocuğunuzla korkuları üzerine konuşun: Tam olarak ne üzerine korkusu olduğunu sorun (Sınıfta seslenilmek, hata yapmak, sözlü veya fiziksel şiddet, dersler, ebeveynin beklentilerini karşılayamamak vb.). Korkma sebeplerinin gerçekliğini araştırın (Gerçekten onu rahatsız edici bir durum oluyor mu yoksa olacağı korkusunu mu yaşıyor?).
-Problemlerle nasıl başa çıkabileceğini öğretin: Okul korkusu hakkında oyunlar oynayın. En korktuğu olayları evde canlandırın ve bu durumda neler yapılabileceği hakkında birlikte çözümler üretin. Endişe duyduğu olaylar üzerine sorular sorun (Başına şöyle bir olay geldiğinde ne yapardın vb.)
-Kaygılı durumlarda neler yapılabileceği hakkında konuşun: Ayrılma kaygısı varsa ona evi hatırlatacak bir şeyi yanına almasını söyleyebilirsiniz (Örneğin bir resim). Endişeli olduğunda yapabileceği rahat nefes alma ve gevşeme egzersizleri öğretebilirsiniz.
-Öğretmeniyle konuşun: Ayrılma kaygısı veya sınıftaki diğer öğrencilerden dolayı sıkıntılar yaşıyorsa öğretmeniyle bu konuda konuşun. Öğretmen sınıfa alışmasında çocuğunuza bireysel yardımda bulunabilir. Veya sınıftaki genel atmosferi analiz edebilir (sıcak mı yoksa zorbaca mı?). Ayrıca çocukta öğretmen korkusu varsa kendi tutumlarını gözden geçirebilir. Bu şekilde anlayışlı, düşünceli bir öğretmen öğrencilerde olumlu gelişmeler sağlayabilir.
-Okula bir an önce dönmesini sağlayın: Okula gitmezlerse bu sorunu aşabileceklerini bilemezler. Aşırı korumacı bir tavırla okuldan bir süre ayrı kalmasını sağlarsanız, korkuları daha da artar.
-Okula alışmasını sağlayın: Okul başlamadan çocuğunuzla kısa bir geziye çıkabilirsiniz, bu sırada okul rutinlerinden bahsedebilirsiniz. Okul için gerekli şeyleri kararlaştırıp birlikte alışverişe gidebilirsiniz. Okul başlamadan birkaç kez okula birlikte gidebilir, bir gece önce çantasını birlikte hazırlayabilirsiniz. Okulun ilk haftası yanında durmanız yetmiyorsa, sonrasında bir süre daha sınıf dışında bir yerlerde bekleyebilir ve yavaş yavaş yalnız kalmaya alıştırabilirsiniz. Okulun ilk günü en mutlu olduğu anları sorup olumlu durumlara odaklanmasını sağlayabilirsiniz (Örneğin, annesinin yanında olduğu anlar).
-Cesaretlendirin: Övgü ve kabul ile cesaretlendirin. Daha önceki stresli durumlarla nasıl başa çıkabildiğini hatırlatın (Örneğin; bir akrabada annesiz yatıya kaldığı günler) Bir alanda iyiyse o alanı öne çıkarıp çocuğun kendine güvenmesini sağlayın. Olumlu sosyal deneyimlerle utangaçlık yavaş yavaş gidebilir. Ev dışı yapılan aktivitelere yönlendirin.
-Ödüllendirin: Okula her ağlamadan gittiğinde sevdiği bir şeyi yapın (Örneğin, anneyle parka gitmek).
-Sevginizi gösterin: Sarılın ve ona sahip olduğunuz için çok mutlu olduğunuzu söyleyin. Sosyal kaygısı olan çocuklar sevgiden yoksun kalmaktan çok korkarlar. Sabırlı ve sakin davranın.
-Kesinlikle sorununa gülmeyin, problemini basite almayın ve yargılamayın.
– Eğer sınıftaki öğrencilerle çok çatışma yaşıyorsa veya sınıfın çalışma düzeyi çocuğa uygun değilse okul veya sınıf değişikliği gerekebilir.
Ne zaman bir uzmana başvurulmalı?
Kaygıları tüm yaptıklarınıza rağmen bitmiyorsa, herhangi bir öğrenme bozukluğu, zekâ geriliği veya herhangi bir kaygı bozukluğu tanısı ve tedavisi için bir uzmana başvurabilirsiniz.
Ayrıca negatif düşünceler üzerine çalışmak, rahatlama teknikleri, korkuları yenmek, kendine güvenme, iletişim becerileri, sosyal beceriler kazandırma konusunda bir çocuk ve ergen terapistinden yardım alabilirsiniz.
Çocuklarda dikkat eksikliği ve baş etme yolları
/0 Yorumlar/in Yazılarım /tarafından KilicHaleDikkat kaliteli bir öğrenme için çok önemli bir yetidir. Bazı çocuklar bu konuda sıkıntı yaşarlar. Bu durumdan okul hayatları ve arkadaşlarıyla olan ilişkileri de etkilenir; beraberinde öfkeli ve saldırgan davranışlar gösterebilirler. Dikkat etme yetisi çocukta doğuştan var olabildiği gibi çoğunlukla öğrenilen bir davranıştır. Çocukların okul başarısının azalması ve motivasyonlarının düşmesinde sahip oldukları olumsuz düşünceler çok etkilidir. İlk seferde konuları anlamaya çalışırlar, akıllarının başka yere dağılmasından çok rahatsız olurlar ve ders başarılarını çok etkileyeceğini düşünürler. Bu nedenle çalışsalar da başarılı olamayacaklarını zannederler. Ders çalışırken hiç sıkılmadan tam odaklanma gerektiği inancına sahiplerdir. Burada ailelerin çocuklarından beklentileri de bu düşüncelerin oluşmasına zemin hazırlar. Hâlbuki yetişkinler bile her zaman tam bir odaklanma gerçekleştiremezler ve çalışırken sıkıldıkları anlar olur. Böyle iken, bunu çocuklardan beklemek onların sadece kendilerini baskı altında hissetmesine neden olur ve bu başarılarını daha da etkiler. Öncelikle çocuklardaki bu olumsuz düşüncelerin üzerine gidilmeli ve değiştirilmeye çalışılmalıdır. Aileler bu noktada çocuklardan beklentilerini normal düzeye indirmeli ve onlardan yapılabilir şeyler talep etmelidir. Ayrıca çocukların odaklanma sorunlarında, sağlıksız yeme alışkanlığı, az yeme, yorgunluk, geç saatlerde uyumak, öğretmen ve ebeveynin bir konuyu ya da dersi anlatırken ilgi uyandırmadaki yetersizlikleri de etken olabilir.
Dalgınlık, ders çalışırken sıkılma, dikkatsizlik çocuklarda karşılaşılması normal durumlardır. Ama bu durum okul başarısını ve ilişkilerini çok fazla etkiliyorsa o zaman ciddiye alınmalıdır. Bazen ebeveynler bu konuda çok sıkıntı yaşadıklarını söylerler. Çocukların belli zamanda bitirmesi gereken ödevlerini sürekli takip etmek zorunda kalırlar, çünkü bazı çocuklar bu sürede yapacaklarının yarısını bile bitiremezler. Bu gibi durumlarda Dikkat Eksikliği ve Aşırı Hareketlilik Bozukluğu gözlemlenebilir. Bu nörolojik bir durumdur, bir davranış ve öğrenme problemidir. Çocukların tüm eğitim hayatlarını tehdit eder.
Her dikkat eksikliği olan çocukta Dikkat Eksikliği ve Aşırı Hareketlilik (DEAH) bozukluğu var diyemeyiz. Bu hastalığa sahip bir çocuğun bazı özellikleri şunlardır (DSM-5):
Dikkat eksikliği
-Ayrıntıları önemsemez, hataları genellikle dikkatsizlik üzerinedir.
-İş yaparken veya oyun oynarken odaklanmakta güçlük çeker.
-Dağınık ve düzensiz çalışır, plan yapmakta ve takip etmekte zorluk yaşar.
-Yaptığı bir işi bitiremez.
-Eşyalarını kaybeder.
-Günlük işlerini yaparken unutkanlık yaşar.
Aşırı hareketlilik ve dürtüsellik
-Uzun süre oturması gereken yerde oturamaz.
-Kıpırdanır ya da ellerini, ayaklarını vurur.
-Her an hareket halindedir.
-Sorulan soru tamamlanmadan cevabı söyler.
-Başkalarının sözünü keser.
-Sırasını bekleyemez.
Bu davranışlar DEAH’lı bir çocukta sosyal ilişkilerini, günlük aktivitelerini, aileyi ve okul hayatını etkileyebilir. Bir çocukta aynı anda hem dikkat eksikliği hem de aşırı hareketlilik bulunabilirken, bazen sadece dikkat eksikliği veya sadece aşırı hareketlilik görülür. Ebeveyn bu olasılıklardan her hangi birinden şüpheleniyorsa teşhis için kesinlikle bir uzmana gitmeli, kendi başına bir yargıya varmamalıdır.
DEAH büyük ölçüde genetik sebeplerden kaynaklanır. Bunun yanında dış etkenler de çok önemlidir: Televizyon, internet, bilgisayar oyunları, ebeveyn sorunları, stres, travmatik yaşam, hamileyken kullanılan alkol/sigara, çocukta baş bölgesi travmaları, gıdalardaki katkı maddeleri vb.
Çözüm ve tedavi aşamasında psikiyatrist, uzman psikolog ve ebeveyn iş birliği içinde olmalı, okul ve öğretmenler de bu işten haberdar edilmelidir. Aşağıda bu gibi durumlara karşı ebeveynlerin dikkat etmesi gereken hususlar ve yapması gerekenler hakkında birtakım ipuçları verilmektedir:
-İyi bir çalışma ortamı hazırlayın. Dikkat dağıtıcı uyaranlar olmamalı. Isı ve ses düzeyi gereken şekilde olmalı.
-Planlı yaşamak bu çocuklar için çok önemlidir. Çalışma programlarını siz hazırlayın, dinlenme (atıştırma, şekerleme) araları olsun. Çalışmaya başlamak istemiyorsa, neden çekindiğini, ne konuda kaygı yaşadığını sorun.
-Sürekli oturarak durmaları mümkün değildir, bunun için onları zorlamayın.
-Dediklerinizi yaptıklarında onları ödülle motive edin. Aşırı hareketliliğin azalması için kısa vadeli hedefler koyun. Ama bu hedefler her zaman gerçekçi olmalı. Hedeflerini gerçekleştirmiyorsa bunun için hatırlatıcı notlar hazırlayın.
-Otoriter, kuralları olan bir ebeveyn olun, hayır demesini bilin. Ama bunun yanında sabırlı olun ve empati kurun. Sevginizi ve desteğinizi hiçbir zaman çocuğunuzdan esirgemeyin.
-Koyduğunuz kuralları çocuğunuzla tartışın. Bu kuralları çocuğunuzun iyi anlayıp anlamadığını öğrenin. Yerine getirmediğinde olayın sonuçlarını da gene birlikte konuşun.
-Sıkıcı, durağan bir işle uğraşmak zorundaysa monotonluğu önlemek için oyunlar veya sorularla çalışmayı renklendirin.
-Yaptığı işin sorumluluğunu yüklenmesini sağlayın. Ebeveyn veya öğretmen baskısıyla veya takdir kazanmak için değil sadece kendi için çalışması gerektiğini anlamalı.
-Başarısız olduklarında kesinlikle azarlamayın, güven verin. Her zaman yanında olduğunuzu ve destek verdiğinizi bilsin.
-Motive edici sözler söyleyin. Kendi hakkında olumlu düşünceler geliştirmesine yardımcı olun. -Denediklerinde çok başarılı olabilecekleri duygusunu aşılayın.
-Arada zihinlerini boşaltmaya ihtiyaç duyacaklardır. Bunun için birlikte rahatlama, nefes ve kas egzersizleri yapın.
-İyi, huzurlu bir ev ortamı sağlayın. Evdeki sesleri (televizyon, radyo, bilgisayar) en düşük düzeyde tutun. Bu tür aygıtlar çocuğun odasının dışında kontrol edebileceğiniz bir yerde olsun.
-Televizyon izlemeyi ve bilgisayar oyunlarını sınırlandırın.
-Çocuğunuza televizyon ve bilgisayar oyunları dışında iyi bir aktivite bulun. Spora yönlendirin, açık havada birlikte egzersizler yapın.
-Bazı aktiviteleri birlikte yapın ve bu aktivitelerde ona problemleri nasıl çözebileceğini öğretin.
-Çocuğunuzun becerisi olduğu alanları keşfedin ve okul dersleri dışında bu alanlarda bir şeyler yapmasını sağlayın. Bir işte başarı sağlamak onu diğer aktiviteler için de motive edecektir.
-Dikkat sorunu başka bir öğrenme güçlüğünden de kaynaklanıyor olabilir (örneğin okuma ve yazma problemi). Bunu tespit etmek için uzmana başvurun.
-Uyku düzenine, uykusuz kalmamasına dikkat edin.
-Yeme alışkanlıklarına dikkat edin. Çok şekerli gıdalar da aşırı hareketliliği, ruh hali değişkenliğini tetikler.
-İhtiyaç duyduğunda çocuğunuza sarılmayı ihmal etmeyin.
Bu tip çocuklarda erken yaşta teşhis ve eğitim çok önemlidir. Bununla birlikte her yaşta değişim mümkündür. Hiçbir zaman pes etmeyin, çocuğunuza güvenin. Motivasyonunuz her zaman yüksek olsun.
Baba-çocuk ilişkisinde annenin rolü
/0 Yorumlar/in Yazılarım /tarafından KilicHaleEvli ve çocuk sahibi kadınlar kimi zaman eşlerinden, çocukların tüm sorumluluğunu kendilerine yükledikleri konusunda yakınırlar. Çocuk bakımı konusunda destek göremediklerini söylerler. Bunun kültürel de olmak üzere birçok nedeni olabilir. Ama bu yazıda sadece kadınların tutumları, yani değiştirebilecekleri davranışları üzerinde durulacaktır. Kadınların bazı tutumlarını değerlendirerek değiştirmeleri, istedikleri aile düzenine kavuşmalarını sağlayabilir. İyi niyetlerle atılmış pek çok adım istenmeyen mesajlar içerebilir. Bu konuda dikkatli olmak gerekir. Örneğin; çocuğundan kopamayıp, eğitim ve diğer tüm ihtiyaçlarında kontrolü ellerinde bulundurmak isteyen kadınlar, eşlerine istemeden de olsa “Aslında sana ihtiyacımız yok” mesajı verebilirler. Bu nedenle anne-baba-çocuk üçgenini sağlıklı kurmakta kadının rolü büyüktür. Bu konuya açıklık getirmek için öncelikle anne çocuk ilişkisinin ilk yıllarındaki niteliğinden bahsetmek gerekir.
İlk Yıllarda Anne-Çocuk İlişkisi
Anne-çocuk ilişkisinde ilk yıllar çok önemlidir. Doğumdan hemen sonra anne ile çocuk arasında müthiş bir bağ oluşur. Beslenme zamanları bu ilişkide haz duymak için önemli bir yere sahiptir. Çocuk süt ile sadece fiziksel olarak beslenmez, anneyle temas kurar ve duygusal olarak da doymuş olur. Sonrasında alt bezleme, çocuğu yıkama gibi işlerle bu ilişki daha da pekişir. Anne çocuğun her ihtiyacını karşılar. Çocuğun sözsüz dilini anlar, çocuğun farklı şekillerde ağlamasıyla neye ihtiyacı olduğunu bilir. İlk 3-4 ay annenin, çocuğunun her ihtiyacını karşılamasıyla ortaya çıkan bu adanmışlık hali normal bir durumdur.
Anne-Çocuk Ayrışması
Anneyle çocuğun ilişkisi çok bağımlı başlar. Bu zamana kadar tutkulu bir ilişki geliştiren anne ile çocuğun arasına, sonradan üçüncü bir kişi girmelidir ki anne kendini bu adanmışlıktan çıkarabilsin ve yeniden kadınlığına dönebilsin. Anne, yalnızca çocuğuna yoğunlaşmayı bırakmalıdır ve bir zaman sonra üçüncü bir kişiyi bu ilişkiye dâhil etmelidir, baba gibi. Anne çocuğuyla bu şekilde ayrışmalıdır. Çocuğun anneyle olan bu bağımlı ilişkiden kurtulması ve anneden ayrışması baba sayesinde olur. Babanın ilişkiye girmesiyle çocuk sosyalleşmenin ilk adımlarını atar. Baba çocuk için dış dünyayla bağı kurar. Anneye olan bağımlılık, baba sayesinde önlenir. “Annem sadece bana ait değil, ben her şeye kadir değilim” düşünceleri gelişir. Bu zamanlar artık babanın önemi daha fazla artar.
Bazı anneler çocuktan ayrışma noktasında zorluk yaşarlar. Bu ayrışmanın daha memeden kesme zamanlarında başlaması gerekirken, bunu gerçekleştiremeyen anneler çocuklarına olan adanmışlığı uzun yıllar sürdürür. Çocukların yerine getirebilecekleri sorumlulukları onların yerine yaparlar ve çocuklarını aşırı koruyucu bir tutumla yetiştirirler. Çocuklarının her ihtiyacıyla kendileri ilgilenirler. 10 yaşına kadar hala çocuğuyla yatan, 6-7 yaşına kadar çocuğunu elleriyle yedirmeye çalışan, çocuğunu kendi elleriyle giydiren, kıyafetlerine karışan anneler bu aşırı koruyucu tutumu göstermiş olurlar. Bu şekilde eğitilen çocukların dış dünyayla ilişkileri çok iyi gitmez. Baba gibi üçüncü bir şahıs anne tarafından getirilmediği için çocuk sosyalleşemez. Bu durum ilerde tüm sosyal ilişkilerini de olumsuz etkileyebilir.
Kendilerini çocuklarıyla bir tutan ve çocuklarından kopamayan annelerden şu gibi sözleri sık duymuşuzdur: “Babamız biraz sinirli.” “Biraz üşüdük hırkamızı giyelim”.
Burada aslında babayı aile içinde var edenin anne olduğunu görürüz. Örneğin, babanın olmadığı durumlarda (vefat, boşanma vb.) annenin kafasında gene de bir baba figürü var ise bu da üçüncü kişi olarak sayılır. Babanın gerçekte var olması gerekmez. Burada kastedilen babanın ruhsal varlığıdır. Ama baba evdeyken bile anne tarafından yok sayılıyorsa bu durum tehlikelidir. Çocuk dünyayı annesinin gözleriyle görür. Babasını varsayması için önce annenin onu varsayması gerekir.
Kadının Öz-Değerlendirmesi
Bu nedenle en başta bahsettiğimiz gibi baba-çocuk ilişkisinin gelişmesinde ve babanın sorumluluk üstlenmesinde annenin tutumu çok etkilidir. Anne çocuğu sadece kendine mi ait görüyor? Çocuğunu ayrı bir birey olarak kabul ediyor mu? Eşini çocuğun eğitimi konusunda söz sahibi görüyor mu? Eşine sevgisini eskisi gibi gösteriyor mu? Çocuk sahibi olduktan sonra eşine ayırdığı zaman ve ilgide azalmalar oldu mu? Bir kadın sağlıklı bir aileye sahip olmak için bu soruları kendine sormalı ve hatalı olduğu noktalarda tutumlarını değiştirmeye çalışmalıdır. Kadın bu şekilde kendini değerlendirdiğinde istediği baba ve eş modelini görme olasılığı daha fazladır.
Ailenin “başarılı ol” baskısı
/0 Yorumlar/in Yazılarım /tarafından KilicHaleBazı aileler çocuklarını kendi ideallerindeki gibi yetiştirmek isterler. Eğitim süreçlerinde çocuklarına o kadar fazla emek ve para harcarlar ki (özel dersler, özel okullar, dershaneler, ev ablası/abisi bulmak vb.) beklentileri de o derece büyük olur. Böyle aileler çocuklarından yaşlarının üstünde bir olgunluk ve kapasitelerinin üstünde bir başarı beklerler.
En yüksek notları almalıdırlar ve zayıf oldukları dersler bir an önce düzeltilmelidir. İyi bir lise, sonrasında itibarı olan mesleğe bir adım atmak için iyi bir üniversite ve bölüm kazanılmalıdır. En demokratik, güven verici aileler bile bunları çocuklarından bekler aslında. Bu normaldir. Çok sevdiğimiz çocuklarımızı her zaman en iyi yerlerde görmek isteriz. Burada vurgulanan bu konuda çok fazla baskı uygulayan ve çocuklarına pek fazla seçenek sunmayan ailelerdir. Bu aileler belki bazı alanlarda çocuklarının özgürlüklerini de kısıtlayabilir ve çok kontrolcü davranabilirler. Çocuklar da ailelerini her zaman memnun etmeye çalışırlar. Ama her çocuk ailenin bu beklentisini karşılayamaz. Ailenin bu konuda çocuğuna baskı yapması aslında ondaki iyi meziyetleri de, yani çocuğunun iyi bir insan olma ihtimalini de yok edebilir. Bu konuda duyarlı olmak gerekir. Ailelerinin beklentilerini karşılayamadıklarında çocuklar, aşağılık ve suçluluk duygusu taşırlar. Diğer çocuklara göre daha hassas ve kırılgan olurlar.
Çocuğun kişilik gelişiminde birlikte yaşadığı aile bireylerinin çok etkisi vardır. Çocuklar kendilerini onların gözlerinden değerlendirirler. Ailede çocuğun en fazla ders başarısı üzerinde duruluyorsa, çocuk da ders başarısını kişiyi değerli yapan en önemli unsur olarak görür. “Değerli biri olmak ders notlarının yüksek olması demektir, eğer notlarım yüksek değilse bu demek oluyor ki ben değersiz biriyim.” Bu şekilde düşünerek kendini yetersiz ve değersiz hisseder. Bu da özgüvenlerinin ve benlik saygılarının düşmesine neden olur. Böyle çocuklar ailelerine öfke duyup isyankâr tutumlar sergileyebilirler veya bu öfkelerini bastırıp pasif bir kişilik yapısı geliştirebilirler.
Nasıl bir tutum sergilemeli?
Bu olası sonuçların önüne geçebilmek için ailenin öncelikle çocuğunu iyi tanıması ve yaşının getirdiği özellikleri bilmesi gerekir. Örneğin; ilkokul çağlarında çocukların oyun oynamaya eskisi kadar hevesi kalmaz. Zihinsel gelişimlerinin etkisiyle yeni şeyler öğrenmeye hazır olurlar. Okulda başarılı olmaya, yaptıkları işlerle ilgili beğeni toplamaya ve takdir edilmeye çok önem verirler. Bu aşamalarda çocuğun çabasının övülerek, kendisine değer vermesi sağlanmalıdır. Bu onların ders çalışmasına teşvik açısından önemlidir. Ama ergenlik dönemine gelindiğinde dış görünüş ve beğenilme isteği artar. Çocuklar kimlik arayışına girer. Bu dönemde üniversiteye hazırlanmak zorunda olduklarını bilirler ama ders çalışmaya da eskisi kadar istekli olmazlar. Çocukların bu duygularını anlayıp ona göre davranmak önemlidir. Çocukla ebeveyn arasında karşılıklı güvene dayanan bir ilişki ve iyi bir iletişim şarttır.
Ebeveyn çocuğuna duygu ve düşüncelerini anlatma özgürlüğü tanımalı ve onu olduğu gibi kabul etmelidir. Çocuklarına sorun çözme noktasında sorumluluk bırakmalı ve bu konuda onlara güvenmelidir. İlişkilerde en önemli husus koşulsuz sevgi ve güvendir.
Aileler kendi beklentilerinden çok, çocuğun bu hayattan ne istediğine dikkat etmelidirler. Asıl önemli olanın yüksek ders başarısı değil, hayatta mutlu olabilmek olduğunu bilmeli ve çocuklarını bu şekilde eğitmelidirler.
Çocuklar her zaman ebeveynin beklentilerini karşılamak isterler. Aile teşvik edici unsur olarak sadece ders başarısını merkezde tutarsa, çocuklar başka çok iyi meziyetleri olmalarına rağmen kendilerini eksik hissedebilirler. Ebeveyn çocukların okul başarısı dışında iyi oldukları başka ilgili alanlarını keşfetmelidir, evcil hayvan bakımı, bahçeyle uğraşma, bir müzik aleti çalma, bir spor dalı, vb. Çocuk, okul başarısının hayattaki tek önemli şey olmadığını, kendisinin hayatın başka alanlarında da iyi olabildiğini görmelidir. Çocuğun özgüveni bu sayede artar ve mutlu bir insan olur.